Anasayfa / Türkiye / BUZ DAĞI (1. Bölüm)

BUZ DAĞI (1. Bölüm)

Bu haftanın yazısına ‘iceberg’ in türkçe karşılığını atmayı uygun gördüm. Toplumumuzda yaygın olarak “buz dağının görünen kısmı” olarak da, ‘iceberg’ in görünen yüzü’ denilerek de kullanılan bu metafordan murad’edilen şu aslında… “bakmayın öyle göründüğüne onun… göründüğünden çok daha büyük kısmı yerin altında…” Yani… bulunduğu su kütlesinin yüzeyi üzerindeki ‘yelken’ kısmı, gerçek hacminin küçük bir parçası olduğu, çok daha büyük kısmının ise (yaklaşık %87 sinin) su yüzeyinin altında olduğunu ifade eden… kutup bölgelerindeki tabiî oluşumların benzetmesidir. İşte bu benzetmeden hareketle…

Devlet olgusu üzerine kaleme aldığım bu yazıda, soyut bir kavram olarak, algıda, olguda, toplumda ve gerçek de, ne ile neyin karıştırıldığı üzerinde durmak istedim. “Devlet” dendiğinde toplumun farklı katmanlarındaki tüm bireyler aynı şeyi anlamıyorlar bir kere. (cumhuriyet ve demokrasi de olduğu gibi) Köy kahvesinde ‘dama’ oynayan amcaya göre: ‘devlet’ emekli maaşına yeterli zammı yapmayandır. Pazardaki esnafa göre: pazar yerinin değiştirilmesi gereğini, tebliğ eden zabıta müdürlüğüdür. Şiddete uğrayan kadın için ise… kendisine koruma sağlamayan emniyet birimidir. Bu örnekler böyle uzar gider.

… yelken

Buzdağı’nın yelkeni gibi… yukarıda verilen örneklerin ‘devlet’ ilgisi elbette var; ancak bunlar ve benzerlerinin tümü ‘idare’nin işi. “Peki… ‘idare kimin/neyin ‘irade’sinde?” diye soralım öyleyse. El-cevap: “Hükümetin.” İşte… zurnanın ‘zırt’ dediği yer, tam da burası… Hükümetin yani iktidarın, devlet ile karıştırıldığı bu nokta çok kritik bir önem arz’ediyor. Çünkü… devletin idaresi için oy kullanarak seçtiklerimizin, devleti ‘idare’ etmesi başka… iktidarların ‘devlet’i kendilerinin zannetmesi çok başka. Ve demokrasi adına çok tehlikelidir. (bugün olan da tam olarak budur)

sorunlar farklı olsada…

Adalet mülk’ün temelidir.” Bu ifadede geçen… ‘mülk’ sözcüğünün günümüz Türkçesiyle karşılığı, ‘devlet’’tir ve de sahibi; herhangi bir, kişi, zümre, grup veya çevre değil, bizzatî ve mutlak… milletin kendisidir nokta(!) Öyleyse bu bağlamda artık şu yanılsamalardan kurtulmalıyız yukarıdaki somut örneklerden yola çıkarak… emekli maaşının yetersizliğinden, uğranılan şiddetin mağduriyetinden, pazar yeriyle ilgili sıkıntının sorumlusu devlet dediğimiz soyut yapı olamaz, öyleyse devletin değil onu idare edenlerin sorumluluğundadır.

… idare(!)

Birbirine karıştırılan yapı ve kavramları buraya kadar ayrıştırabildiysek eğer, millete/vatandaşa karşı sorumlulukların yerine getirilebilmesi için ise… devletin idaresini iradesinde bulunduran yapının yani hükümetin; yasama, yürütme ve yargının; kuvvetler ayrılığı prensibine dayanan mekaniğine müdahele etmemesi… seçilmişler tarafından atananların da, ölçme ve değerlendirmeler sonucu liyâkat sahiplerinden oluşması gerekir. Peki… günümüzde durum böyle mi? Bu soruya cevabı, köy kahvesinde, dama oynayan amca gibi, şiddet gören kadın gibi; toplumu oluşturan her birey, seçmen yaşına gelmeden vermelidir. Yani… hepimiz vermeliyiz ve de verdiğimiz cevaplar vicdanımıza sığdırmaya çalıştığımız değil… (dikkat!..) zaten vicdan-î olmalıdır

TDK ya göre

Buraya kadar bazı zihinlerdeki karmaşaya son verebilmişsek… Şimdi de TDK nın “devlet” tanımını hatırlayalım isterseniz “Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık; ülke.”

Yukarıdaki kısa ve kabaca tanımla… “Buz dağı”nın görünen, yüzey üstündeki yelkenini; siyasal ve hukukî olarak da tanımlayarak, yüzeyin altında kalan kısmındaki “derin devlet”… içinde ne barındırır? O kısmını kimler yönetir? Sızmalar olabilir mi? Varlığı legal midir? Devletin yasal yapıları nüfûz edebilir mi? Tüm bu soruların cevaplarını başka zihin açıcı sorularla birlikte “BUZ DAĞI 2. bölüm” başlıklı yazımda görüşlerimi ortaya koyarak açıklamaya çalışacağım. O zamana dek, sağlıcakla kalın.

Etiketlendi:

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir