Anasayfa / Türkiye / ‘YORUM’lu-yorum

‘YORUM’lu-yorum

“Hem nalına… hem mıhına vurmak.”

Yukarıdaki deyim; pek çoğumuzun günlük konuşmalarında, sanki öyle yapılması yanlışmış gibi, yani ya sadece birine… ya da, sadece diğerine vurmak gerekirmiş gibi örneklendirmelerde kullanılır. Oysa; nalbantlık mesleğini yapanlarda, kendi atını ‘nal’layanların da, yaptığı gibi doğru ve sağlıklı olabilmesi için yapılan nallama‘nın, işlem esnasında çekiç darbeleri hem nal’a… hem de, mıh’a (bir tür çivi) indirilir ve doğru olan da budur. Ancak çoğu zaman tartışmacılar; Nasreddin Hoca’ya da göndermede bulunarak; “sen de haklısın… sen de haklısın, denerek olmaz! hem nalına, hem mıhına vurma!” şeklinde itirazda bulundukları durumlar olur zaman-zaman. Halbuki… bir hak’kın teslimi için ise böyle yapmak şarttır. Taraflarından birinin gazeteci, diğerinin siyasetçi olduğu bir örnekden aşağıda bahseeceğim.

Yazının başlığı

Öncelikle… bu haftaki yazımın başlığı niçin; “Yorum’lu-yorum” olarak atıldığına ilişkin kısa bir açıklamada bulunayım. Her gün… Dünya ve ülke gündemine dair farklı haberler işlenir çeşitli mecraa’larda. Bir de, toplumda öne çıkmış kimi figürlerin, analiz ve yorumları öne çıkar bazen. Önemli(!) gördüğümüz bu insanların her söylediğini, olduğu gibi kabul edemediğimiz durumlarda… “bu yoruma katılmıyorum!” deriz. Aynı mesele hakkında, bizim görüşümüzün farklı olabileceği gibi; bazen söz konusu… yapılmış bi’ ‘yorum’u nasıl ve niçin sorularıyla birlikte ele alıp yorumlamamız icap edebilir. (bu hafta olduğu gibi) İşte… bu nedenledir ki; bu haftaki yazımızın başlığı “Yorum’lu-yorum” şeklindedir. Bazı haftalarda, “Haber’li-yorum” başlığına rastladığınızda da… ilgili haberin benim tarafımdan nasıl yorumlandığını okuyacaksınız demektir.

“Muhalefete muhalefet”

” Muhalaefete muhalefet” etmeme tutumu; geçen haftaki, meclisin açılış resepsiyonun dan sonra verilen ‘fotoğraf’ların üzerine yapılan yorumlar ardından, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in; bir siyasi okuma yaparak, en azından, yapılacak ilk genel seçim öncesine kadar olan tutumunu yansıtan bir söylem olduğu şöyle bir dursun. (bunu, Pazartesi günü 22.00-24.00 arası radyo programında konuşuruz.http://www.radyogokturk.com) Özgür Özel hakkında, kamuoyu nazarındaki performans değerlendirmesi; genel başkan seçilmezden önce… Genel başkan seçildikten hemen sonraki normalleşme süreci ve 19 Mart sonrası günümüze kadarki süreç olmak üzere üç farklı Özgür Özel tanımını gerekli kılmışdır. Bendeniz burada; 19 Mart sonrası Özgür Özel’den, yıllardır siyasi analizler yapan siyaset bilimcilerden tutun, diğer parti seçmenlerine, iktidar mensupları ve stratejistlerinden, henüz reşit bile olmamış genç seçmen adayına kadar hiç kimsenin beklemediği… direnç, süreç yönetimi ve siyasi yargı kararlarıyla yaşatılan mağduriyetlere rağmen, ortaya koyduğu performansa dikkat çekmek isterim elbet. Kimileri var ki; kendilerince haklı sebeplerle genel seçimlerin hemen sonrası normalleşme süreci ve erken seçim talebi olmayışını eleştiriyorlar. Haklı da olabilirler. Ancak… Bendeniz özellikle son süreç derken, 19 Mart sonrasından özellikle bahsediyorum. Çünkü bu süreç içerisinde çok başka bir siyasi figüre dönüştü Özgür Özel. Manisa Belediye Başkanı merhum Ferdi Zeyrek’in beklenmedik ani vefatı sonrası çok sahici ve insani acılarını, nasıl yaşadığını da tüm toplum görmüşken bir gazeteciyle aralarındaki polemik bugünkü yazının neredeyse bütününe damga vurmuş olacak.

Zamansız polemik’

Efendim… Öncelikle hakkını teslim edeyim! Yılmaz Özdil, bugün yaşayan en değerli bir kaç gazeteciden biridir, takip ettiklerimin arasında ise en kıymetlisidir. Çünkü… Kırk yılı aşkın gazetecilik deneyimi, kayıt altında tuttuğu geniş arşivi(öyle olduğu anlaşılıyor) memleket sevdası, Atatürk ilke ve hedeflerine sarsılmaz bağlılığı, yazdığı on iki kitaptan elde ettiği gelirlerle yaptığı bağışlar… “Bunları nasıl görmezden geleyim!” dedirtmez mi insana? (şu rakamı vermezsem cömertliği hakkında fikir sahibi olamayanlar kalabilir aramız da… Türk Lirası olarak da değil. Eğitim kurumları ve derneklere yaptığı bağış miktarı $ olarak bir milyonu aşan bir rakamdır.) Birbirlerine rakip olabilecek konumlarına rağmen. Fatih Altay’lı ya neden sahip çıkılması gerektiğini övücü sözlerle de ifade eden mert tutumuna rağmen… nazarımda; tanımı böyle olsa da, bu durum onu eleştirilmez kılmıyor ne yazık ki.

ihtimal o dur ki;

Sebebine gelirsek… CHP’nin değişim kurultayından sonra partinin başına; Genel Başkan olarak seçilen Özgür Özel, “gerilim ve kutuplaşmadan fayda sağlayan iktidar oldu bugüne kadar, öyleyse bir paradigma değişikliği yapıp; siyaseti, git-gide sertleştiren söylemleri normal seviyelere indirerek, AKP’ye oy veren seçmenlerin bir kısmının algısında, CHP’yi daha sempatik hale getirebilir miyiz?” sorusuna cevaben bir siyasi okuma yapmış olamaz mı Özgür Özel ve kurmayları? Pekala olabilir…

‘ego’

CHP’deki değişim kurultayından sonra yapılan yerel seçimlerdeki başarıyla, gelen sonuçlar üzerine de… “hem beklenmedik oy oranları hem de alınan başarılı sonucun, soğukkanlılıkla değerlendirilip hazmedilmesini biraz zamana yayarak ” …. hemen erken genel seçim gereklidir” gibi boş bir söylem yerine ki; bir siyasi parti dayatıyor diye iktidarın seçim tarihi belirlemeyeceğini herkes bilir. Yılmaz Özdil gibi gazeteciler ise herkes den iyi bilir. İşte tam da bu noktalar da… doz’u kaçırılmış eleştiriler; üslubu sert, -ifade gücü ve etki alanıyla bilinen- Yılmaz Özdil tarafından yapılınca; partisinin çıktığı; zorlu, iktidar olma yolculuğunda, danışmanları tarafından hatalı bilgilendirmelerde yapıldığını değerledirdiğim Özgür Özel’in, Yılmaz Özdil’e yönelik, kimi yazmış olduğu eski tarihli köşe yazılarından da birine gönderme de yaparak sert sözler sarf’ettiği televizyon programları oldu https://www.youtube.com/watch?v=CjkMmV3oThw&list=WL&index=3 yandaki linkte iki dakikalık kısa videoda görebileceğiniz örnek gibi. Bu ve benzer açıklamalar karşılıklı yapılmaya hala da devam ediyor. Devam etmekte olan açıklamaların tamamı hata. Ancak, “taraflardan hangisi frene basıp, CHP’li seçmeni rahatlatmalı?” sorusuna cevap: Bence… çok kıymet verdiğim Yılmaz Özdil. Niye mi? Çünkü… parti sözcüsünden, genel başkana kadar karşı açıklama yapan herkes, kişisel bir nedenle savunma durumunda değiller. Ancak kişisel olarak partilerine karşı sorumlular. CHP’nin kurumsal kimliğine, kişiler üzerinden de olsa, saldırılması ve hatta hakaret sınırlarında, “armut gibi dolaşma!” denilmesine seyirci kalınması doğru değildir zaten. Bu ne kadar yanlış ise… “Geri vites yapmak” eleştirisi karşısında da, Özgür Özel’in… “O vitesi yedirirler adama!” cevabı: Yılmaz Özdil’in kontrol altına alamadığı egosuna bir kez daha yenik düşmesiyle, ne yazık ki; CHP… enerjisini harcaması gereken çok-çok daha önemli meseleleri varken kurumsal kimliği bile ‘mutlak butlan’ tehdidi altındayken başka birinin egosu için bu kadar enerji sarf’etmemeli. (sevgili okurlar… şu “ego” diye tanımlı, tüm insanlarda varlığı normal olan, ‘duygu durumu’… sadece kontrol altında tutamadığımızda bir zaafiyet olarak karşımıza çıkar. Kontrol edebilenimiz de var… Yılmaz Özdil gibi, edemeyenimiz de.)

Kısa süre önce meclisten çıkarılan ‘maden yasası’ ardından yapılan Amerika dış temasları ve alamadıklarımız, Türkiye’nin değerli elementleri gibi pek çok konuya burada sıra gelmedi burada bu hafta. Pazartesi akşamı radyo programım “KumSaati”nde bahsedebileceklerimi duymak isteyenlerle görüşünceye, yazdıklarımı takip etmek isteyenler ile de… haftaya bu köşede buluşmak üzere… Esen kalın!

Etiketlendi:

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir