Anasayfa / Türkiye / Devam… ve Gündem

Devam… ve Gündem

 

 Bir daha ki hafta… Öcalan’ın Kenya’da paketlenip idam edilmemesi koşuluyla Türkiye’ye sunulmasının, başına ödül konan eski terörist, yeni devlet başkanı Ahmet Eş Şara’nın militanlarıyla, mantar tabancası bile patlatmadan Şam yönetimini on üç günde ele geçirmesinin bizimle ilgili bir anlamı var mı? Bunlara değineceğiz. Yani… devamı haftaya.

Geçen haftaki… OKUMALAR başlıklı yazımızı yukarıdaki gibi sonlandırıp, aşağıdaki satırlarla da devam edeceğimizi belirtmiştik. Şimdi… BOP yani “Büyük Orta Doğu Projesi” yıllardır Amerika’nın gündeminde olan orta doğuyu yeniden dizayn etme projesi olarak güncelliğini korumuştu. Bugünkü iktidarın başbakanı da, “BOP Eş Başkanı” olduğunu övünç vesilesi olarak söylüyor batı tarafından kendisine verilmiş, paye olarak görüyordu. Gelin-görün ki… söz konusu projenin tatbiki için son adımlardan biri olan Beşar Esad’dan Suriye’nin kurtulması biaz zaman aldı. 2011 de başlayan iç savaş 2024 e kadar on üç yıl sürmüşken… İsrail’in Hizbullah’ı bitirip, Hamas’ı etkisizleştirmesi ve Gazze’yi adeta yok etmesiyle… nihayet BOP’un son adımı; üç ‘kantondan’ oluşacak Kürt devletinin kurulmasına sıra gelmişti. Parçalanmış Suriye’nin başına teröristten devşirme Golani’nin geçeceği 1999 da belli değildi belki… ama… daha o yıllardaki planda, gelecekteki Kürdistan’ın liderini; yine bir terörist olan Apo’yu, yargılama sonucu asılmamak üzere Türkiye’ teslim etmişlerdi. Yaklaşık çeyrek asırdır işleyen takvimin sonuna yaklaşılmıştı. 15 Temmuz darbe girişimi ve öncesindeki Ergenekon, Balyoz gibi soruşturmalarla etkisizleştirilemeyen ve halen bölgenin ve de dünyanın önemli askeri gücü ‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nin caydırıcılığını göz önünde bulunduranlar, yıllardır İmralı’dakine biçtikleri rolü de, şimdilerde birine deklare ettirmeliydiler. Bu görev, kime yaptırılırsa, Türk toplumu tarafından hayretle karşılansa da, “Devlet Bahçeli bile bu noktadaysa… öyleyse üzerinde durmak gerek.” dedirtebilirdi? Ve… Kürt siyasetini belirleyen yegane aktörün de, İmralı’dakinin olması istendiği için Selahattin Demirtaş hala cezaevinde. Leyhine verilen Anayasa mahkemesi ve AİHM kararlarına rağmen ve de cumhurbaşkanının, yaptığı son; “Türkiye yargı ülkesidir.” gibi sorunlu cümleye rağmen.

Devlet Bahçeli’den başka hiç bir siyasi figür, geçmişteki başarısız süreçlere rağmen bir yeni açılımdan söz edemezdi şimdilerdeki ülkenin mutsuz durumu ortadayken. Toplumun büyük çoğunluğunun daha ilk günden, reddine yol açar ve şu ana kadar alınan mesafede alınamazdı. Bugünden sonra bile her şey ters-yüz olabilir. Böyle bir risk hep var ve olacak. Çünkü iktidar bu konuda Suriye politikasının ne olacağını, Öcalan’dan beklenen YPG’nin de PKK gibi silah bırakması gerektiği yönüneki açıklamasını anlaşılan bir türlü yaptıramıyor. Görüşmelerin tüm içeriğini de halkıyla paylaşmıyor. Kendi siyasi geleceğine ilişkin maliyet hesaplarını önemsiyor. Hatta son yapılan İmralı ziyaretinin, on altı sayfalık görüşme içeriğinin ancak dört sayfalık özetini paylaşabiliyor. Acaba niye?

Batı’nın, özellikle Amerika’nın (İngiltere de tabii ki) ülkemizle ilgili planları cumhuriyet kurulduğundan beri olduğu sır değil. Müttefik olsak da, ‘stratejik ortak’ olarak tanımlandığımız dönemler olsa da; ‘Ulus Devlet’ olma halimizi asla kabul etmeyecek, ulus devlet ve cumhuriyetimizin kurucu partisi olan CHP’nin olası iktidarı da, asla tercih edeceği bir iktidar değişikliği olmayacaktır. Bu nedenledir ki… “Meşruiyet” bugünün iktidarına ödül olarak görülüyor. Ancak dünyanın ‘süper gücü’ olsa da, diğer dünya ülkelerindeki gibi… bizim içerdeki dinamiklerimize müdahelesi sınırlı kalırken, iktidarın anti demokratik uygulamaları, ne yazık ki toplumun bilinç seviyesi düşük kesiminde takılıp, ‘uyanışı’ geciktiriyor. İşte… tam da bu nedenledir ki; “darbe mekaniği” bizim gibi ülkelerde hep canlıdır söylenenin aksine. Bu arada… darbelerin de artık tankları yürütüp, TRT den bildiri okutularak yapıldığı hali, günümüz dijital dünyasında kabul görmez ve tutmaz.

“Ben dememiş miydim?”

Bir ay kadar önce, 26 Ekim de yazdığım bir yazıda bahsetmiş ve önermiştim desem yanlış olmaz. Söylediğime benzer bir şeyi; İyi Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz dile getiriyordu Sözcü TV de önceki akşam. (Sözcü Medya Grubu’na da olan değişikliklere de geleceğiz) diyordu ki: “İç işleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın yapamadığını, Sedat Peker’in namı yaptı.” Yani… Minguzzi davasının müdahil avukatı Ersan Barkın (Peker’in avukatı) olduktan sonra, aileye tehditler savurup, hakaretler eden sosyal medya hesaplarını bile iç işleri bakanlığı kapatamazken, kapanması için Sedat Peker’in isminin geçmesi yetti. İşte… asayişle ilgili konularda sonuç alabilmek için bazen, sahayı (sokağı) bilen ve gücünü etkisinden alan aktörlere siyasetin ihtiyacı vardır. Benim söylediğim buydu bazı yazılarımda. Hani bir söz var. Diyorlar ya… “Devlet herkesle görüşür! Şeytanla bile.” Sokağın huzuru için kiminle görüştüğünün önemi de yok. Hele-hele… Sedat Peker gibi… artık hidayete erenlerle niye işbirliği yapılmasın ki?

İnsanlarımızın okuma alışkanlığı olmadığından bahisle toplumu eleştiririz ya bazen… Açıkçası ben de… eleştirenlerden biriyim! Artık birde; ‘dinlememe’ sorunumuz var. Hatta… çoğu, yirmi-otuz saniyelerle sınırlı “ReelsVideo” dışında, bir şeyler öğrenebileceği içerikleri bile elinin tersiyle iten ‘seyretmeme’ sorunumuz bile var. Aziz Nesin’in sözü geliyor aklıma. “aptaldır” yerine “cahildir” betimlesiyle verseydi oranı… “çok iyimsermiş rahmetli.” derdik herhalde bugünlerde. Başları telefonlarının ekranından kalkmayan, toplu taşıma yolculuklarındaki zamanı oyun oynayarak geçiren, sosyal medya hesaplarında olmadığı karakteri kendisi gibi sunan bu kadar cahili görmediği iyi olmuş rahmetlinin. (alışkanlık ve kendisine saygıdan; “Rahmetli” deyip-durduğuma bakmayın! (rahmetli… “ateist” idiler. 🙂

Belki de yirmi konu başlığı vardı bu hafta aklımda yazılacak. Ney’lersiniz! “Yerim dar!” 🙂 Haftaya görüşmek üzere.

Etiketlendi:

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir