Günaydın! Kulaklıklarınızı taktınız mı? Yoksa hala fotokopi makinesinin sesiyle mi baş başasınız?
Pazartesi sabahı enerjiniz düşükken, çevrenizdeki kaos (trafik sesi, telefonlar, ofis uğultusu) beyninizdeki stres seviyesini sessizce artırır. Çoğumuz müziği sadece bir “arka fon” veya eğlence aracı olarak görürüz. Oysa nörobilim, müziğin yasal ve reçetesiz bir “duygu düzenleyici ilaç” olduğunu söylüyor.
Bugün size DJ’lik yapmayacağım, Müzik Terapisinde kullanılan bir yöntemden, **”Iso-Prensibi”**nden bahsedeceğim.
Pazartesi sabahı yataktan sürünerek kalkmışsanız, bir anda “Eller Havaya” modunda yüksek enerjili bir şarkı açmak beyninizde şok etkisi yaratır ve sinir sisteminiz buna direnç gösterir. Iso-prensibi der ki: “Müziği, mevcut duygu durumuna eşle, sonra yavaşça değiştir.”
Yani; sabah biraz huysuzsanız, önce daha sakin, belki biraz melankolik veya düşük tempolu (Low-fi, akustik) bir parça ile başlayın. Beyniniz “Anlaşıldım” desin. İkinci şarkıda tempoyu biraz artırın. Üçüncü şarkıda ise sizi gerçekten motive eden o “Power Song”a geçiş yapın.
Ayrıca, odaklanmanız gereken o yoğun saatlerde (hatırlayın, Kurbağayı yediğiniz saatler), sözsüz ve 60 BPM (dakikada 60 vuruş) ritmindeki müzikleri tercih edin. Barok müzik veya özel odaklanma listeleri, beyninizi “Alfa dalgası” moduna sokar; bu da “sakin ama uyanık” olmanızı sağlar.
Bu pazartesi, Spotify listeniz sizin reçeteniz olsun. Rastgele çalmayın, stratejik dinleyin.
Haftanın Sözü: “Müzik, hislerin shorthand (kestirme) halidir.” — Leo Tolstoy






