Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde, Güllü’nün şüpheli ölümünün cinayet soruşturmasına dönüşüp, tutuklama talebiyle; şüphelilerin mahkemeye sevk kararı verilmiş… DEM Parti heyetinin Bahçeli’yle görüşmesi sonrası, artık 2. aşamaya geçildiği açıklaması yapılmıştı bile.
Ancak ‘süreç’ ile alakalı; DEM partinin direnci, Bahçeli’nin sonuç(!) odaklı ısrarı ve iktidarın da, ‘top çevirme’ tutumu henüz son bulmuş değil. Dış işleri bakanı Hakan Fidan’ın 28 Aralık tarihini işaret ettiği sürenin sonuna çok yaklaştık. Bu, ‘kısa süre’ sonraki tarihin, kritik bir karar günü olduğu hissine ben niye kapılıyorum? sorusunu kendime soruyorum. Cevap ise… geçen haftaki yazımda bahsetmiş olduğum‘hız’ ile ilgili.
Hatırlayın! Suriye de 13 yıl süren iç savaş, hızlı bir şekilde 13 günde bitmişti. Devlet Bahçeli, hızlı bir dönüşle, ‘bebek katili Apo’dan, ‘kurucu öndere’ ve ‘umut hakkına’ geçiş yapmış… ve yine hızlı bir şekilde Erdoğan’ın iktidarına ‘meşruiyet’ verilmişti. Dünyada; IRA ve ETA gibi terör örgütleriyle uzlaşı sağlanmasına yönelik görüşmeler seneler sürmüşken… Biz geçen hafta İmralı görüşmelerini bitirip bu hafta hatta bugün ikinci aşamaya geçtik bile. Nedir ikinci aşama? Tabii ki, İmralı’da varılan mutabakat sonrası yapılacak yasal düzenlemeler. Pervin Buldan, gelinen aşamanın bu olduğunu, henüz birkaç saat önce açıkladı MHP lideriyle birlikte. Ve… Bahçeli’de: “Altına imzamı atıyorum!” dedi. Müthiş bir hız gerçekten Sebepleri Ne ola ki?
Ulus devlet
Amerika’nın Türkiye büyükelçisi ve Suriye özel Temsilcisi Tom Barrack, yine bizi ilgilendiren açıklamalarını sürdürdü yurt dışında verdiği röportajlarında… (büyükelçilik binaları Ankara’da ama başkentimizde gören yok Barrack’ı.) Meâlen şöyle diyor hazret? “Ulus devlet kavramı, İngiliz ve Fransızların Orta doğu ülkeleri için uygun gördükleri bir modeldi. Zaten İsrail de, Orta doğuda ulus devlet istemiyor.” Yani… parçalayıp ayrıştırdıkları ülkelerden sonra bölgenin; bir ayağı batıya, diğeri Orta doğuya basan, tek ulus devleti olan Türkiye’ye yapılan bir gönderme yok mu burada?
Eyy… büyükelçi!
Eyy…! nidasıyla başlayan cümleleri sarf eden liderlerimiz vardı bir zamanlar… Neden bugünlerde çıkıp, bir kürsüden; bu ‘densiz büyükelçiye haddini bildirmiyorlar?(“Eyy büyükelçi!… barrack-barack konuşma ulen!..” diyecek bir liderimiz olsaydı keşke…) Bu suskunluğun sebebi, verilen ‘meşruiyet’ olabilir mi acaba? Buraya bıraktığım bu soruyla devam edeceğiz önümüzdeki günlerde. Çünkü… Suriye, ülkemiz için terör nedeniyle de, göçmenler nedeniyle de geçmişte sorundu. Gelecekte de sorun olmaması için 28 Aralık 2025 den sonraki günlerde, hükümetin alacağı aksiyonu bi’ görmek gerek. Bekleyip görelim. Bir de… “Arap-Kürt-Türk” üçlemesi olarak, cumhur ittifakı bileşenlerinin liderlerinin dillendirdiği bir söylem oldu. Yirmi üç yıldır duymadığımız yeni bir retorik bu. Zamanlama manidar değil mi? Buna da geleceğiz… bu da BOP ile ilgili olmasın sakın(!)
Opera
İçeriye dönüp bakarsak şimdide… Halâ iyimser olunabilecek öngörülerim var birilerinin aksine. Onlardan söz ederek sizlere de ümit vermek isterim. Meselâ… Pek çok gazeteci ve akademisyenden duyuyor-okuyorum, “ yasama, yargı, yürütme… kuvvetler ayrılığı diye bir şey kalmadı… Her şey tek kişiye bağlandı… Demokrasi falan kalmadı ülkede, otokrasi var… Ekonomi ise felâket.” haksız değiller aslında. Zuhur eden görüntü gerçektende böyle. Ancak… (bizim de çok güzel atasözlerimiz var olsada …) bu duruma uygun düşecek bir Fransız ata sözüyle; umutsuzluğa yer yok demiş olayım: “Şişman kadın çıkmadan, opera bitmez!” Üstelik bizler…
– “Cephane yok paşam.”
– “Bulunur.”
– “Ordumuz yok paşam.”
– “Kurulur.”
– “Düşman çok paşam.”
– “Yenilir.” diyen liderin, kurduğu ülkenin çocukları değilmiğiz? Öyleyse… umutsuzluğa yer yok. Bu mücadeleyi de biz kazanacağız.
Siyasi kararlarla başlatılan soruşturmalar tutuklamayla sonuçlanırken, “seçimler bile bundan sonra yapılmayabilir” diyen umutsuzlara da şunu söylemeden geçmek istemem. Devletin bilinen bütün kurumlarında; rejimlerini tahkim edecek değişiklikleri yapan, kadrolaşmaları tamamladıklarını zanneden bugünkü iktidar, gücünün her şeye yetmediğini de görüyordur bence. Görmelidir. Kendisine rağmen halâ yanlarında olduğunu düşündüğü bazı kişi ve şirketlere ( Can Holding, Ciner Holding tepe yöneticileri gibi) operasyonlar yapılıyor, devam da edeceği konuşuluyor. Hızlandırıl-mış bir, süreç-süreci yaşayan Türkiye, etkin pişmanlıktan pişman olan çok örnekle karşılaşmaya başlayacağız önce. ( ben bu satırları yazarken ‘yüzyılın yolsuzluğu(!) denen davanın gizli tanıklarından biri dahadilekçe vererek vicdanî gerekçeyle tanıklığından vazgeçti) Hukuksuzluğu, ilk kez ağzına alan genel yayın yönetmeninden, operasyon çeken gazeteciye kadar… ekranlarda boy gösteren pek çok omurgasız ismin nasıl çark-ettiğini görmemiz yakındır. Unutmayalım! “Uyuyan hücreler olur… ama uyuyan devlet olmaz!” Haftaya görüşmek üzere.







