26 Eylül 2025 günü, Yalova’daki evinden düşerek hayatını kaybeden sanatçı Gül Tut’un (Güllü) ölümü, ilk günden itibaren toplumda derin bir şok ve ardından da yoğun bir soru işareti yarattı. Başlangıçta bir ‘kaza’ olarak duyulan bu acı haber, gelişen adli süreçle birlikte, bir annenin trajedisinden öte, karmaşık ve üzücü bir hukuki vakanın merkezine dönüştü.
Bu süreç, dijital çağda haber almanın iki yüzünü de gözler önüne serdi: bir yanda hızla yayılan doğrulanmamış iddialar, diğer yanda sabırla işleyen adalet mekanizmasının soğuk gerçekleri.
📅 Olayın Zaman Çizelgesi ve Kritik Dönüm Noktaları
Gelişmeleri anlamak için kronolojik olarak bakmak en doğru yol:
· 26 Eylül 2025: Gül Tut, Yalova’nın Çınarcık ilçesindeki 6. kattaki evinden düşerek hayatını kaybetti. İlk açıklamalar “henüz belirlenemeyen neden” ifadesini içeriyordu.
· Ekim – Kasım 2025: Sosyal medyada ve bazı platformlarda, ölümle ilgili “itilme” iddiaları ve aile içi gerginlik söylentileri dolaşmaya başladı. Bu dönemde, resmi bir açıklama olmadığı için spekülasyonlar arttı.
· 9 Aralık 2025: Soruşturmada kritik bir adım atıldı. Teknik takipte oldukları iddia edilen Gül Tut’un kızı Tuğyan Ülkem Gülter ve olay günü odada bulunan arkadaşı Sultan Nur Ulu, yurt dışına çıkış hazırlığındayken İstanbul’da “kasten öldürme” şüphesiyle gözaltına alındı. Aynı gün, Gülter ve eşi Ferdi Aydın hakkında başka bir taraftan “özel hayatın gizliliğini ihlal” suçlamasıyla da suç duyurusunda bulunuldu.
· 12 Aralık 2025: Gözaltındaki Sultan Nur Ulu’nun, Gülter’in annesini ittiğine dair bir ifade verdiği basına yansıdı. Aynı gün, Gülter’in avukatı, “Güllü Hanım’a verdiğimiz sözü yerine getiriyoruz” diyerek davadan çekildi.
· 13 Aralık 2025: Adli işlemler tamamlandı. Tuğyan Ülkem Gülter, “kasten öldürme” suçundan TUTUKLANDI. Sultan Nur Ulu için ise “ev hapsi” şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verildi. Diğer şüpheliler serbest bırakıldı.
⚖️ Hukuki Süreç ve Toplumsal Tepki
Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma, olayın basit bir düşme olmadığı yönündeki ciddi şüpheleri doğrulamış görünüyor. “Kasten öldürme” şüphesiyle açılan soruşturma ve sonunda verilen tutuklama kararı, hukuk sisteminin elinde somut deliller veya çok güçlü tanık ifadeleri olduğuna işaret ediyor. Özellikle olay anındaki bir tanığın ifadesi ve dosyaya getirilen gizlilik kararı, vakanın hassasiyetini gösteriyor.
Olay, toplumsal açıdan da derin bir yara açtı. Tutuklama öncesi hastane ve adliye önünde biriken kalabalığın tepkisi, kamuoyundaki infialin boyutunu gözler önüne serdi. Bir sanatçının, hem de en yakınındaki kişi şüphesiyle hayatını kaybetmiş olma ihtimali, toplumda sarsıcı bir etki yarattı.
💎 Netleşen Gerçekler ve Alınacak Ders
Bugün geriye dönüp baktığımızda, ilk günlerde dolaşan pek çok spekülasyonun yerini, resmi ve teyit edilmiş bilgilere bıraktığını görüyoruz:
1. Sanatçı Gül Tut’un ölümü bir kaza değil, “kasten öldürme” kapsamında soruşturulan ciddi bir adli vakadır.
2. Soruşturmanın baş şüphelisi, sanatçının kendi kızı Tuğyan Ülkem Gülter’dir ve bu şüpheyle tutuklanmıştır.
3. Olay anına tanıklık eden Sultan Nur Ulu’nun, ifadesinde itmeyi doğruladığı iddiaları basına yansımış, ancak kesin hüküm için yargı sürecinin tamamlanması beklenmelidir.
Bu acı olay, dijital haber döngüsünün bazen gerçekleri bulandırabildiğini, ancak nihai cevabın her zaman adli makamların titiz çalışmasında yattığını bir kez daha hatırlattı. Bir yandan sosyal medyada hızla yayılan iddialar, diğer yandan yavaş ama emin adımlarla ilerleyen adalet. Gül Tut’un ardından, hepimize düşen, bir yandan adalet talebimizi sürdürürken, bir yandan da en acımasız iddialarda dahi hukukun üstünlüğüne ve “masumiyet karinesi”ne olan inancımızı korumak.
Son söz, elbette mahkeme heyetine ait olacak. Gerçek, ancak duruşma salonunda, tüm deliller titizlikle incelendiğinde ortaya çıkacak. O güne kadar, bu trajedinin gerçek kurbanının hatırasına saygı, en büyük sorumluluğumuz.
